0
ARCH+ news

Mapping Istanbul

Pelin Derviş, Murat Güvenç Serpil Öztürk, Kadife Şahin //

“Mapping Istanbul”, kitap projesinde yer alan haritaların çoğu 2008 yılında Garanti Galeri’nin (GG, İstanbul) DAM’da (Frankfurt) açılan “Becoming Istanbul” isimli sergisinde 16 dakikalık bir filmde yer almıştı. Güncel İstanbul’un kentsel dinamiklerini, tartışma konularını, metaforları bir araya getirme amacında olan “Becoming Istanbul” sergisinin kullanabileceği en güçlü araçlardan birinin harita olacağını düşünen GG, yanına çok özel iki ekip alarak işe koyuldu: Yıllardır başta nüfus sayımları olmak üzere çeşitli verileri, özel olarak tasarladığı bilgisayar programına aktarıp haritalara dönüştürerek sosyal coğrafya okumaları yapan Murat Güvenç “Mapping Istanbul” projesini koordine etti.

İlişkisel haritalar doğrudan onun oluşturduğu ekip tarafından üretildi. Birkaç yıl evvel burada yaşamak üzere İstanbul’a gelen ve Superpool’u kuran mimar Selva Gürdoğan ve Gregers Tang Thomsen çifti daha o günlerde gündelik yaşamda kullanılacak bir ulaşım haritası olmadığını fark ederek bir “dolmuş ve minibüs” haritası yapmış, kısıtlı sayıda da olsa kente dağıtılmasını sağlamayı başarmışlardı. Superpool ekibi kendi birikimleri kadar bu bağımsız girişimleri nedeniyle de projeye davet edildiler. Onlar da proje için kendi bünyelerinde bir ekip oluşturarak veri toplama aşamasından haritaların oluşturulmasına, Murat Güvenç ekibinin oluşturduğu haritalar da dahil olmak üzere tüm haritalarda bir grafik dil bütünlüğünün elde edilmesine dek tüm aşamalarda çalışarak projenin nihai ürünlerini hazırladılar …

“Mapping Istanbul”da yer alan 70 kadar farklı konu başlığındaki haritaların bir kısmı İstanbul’u, dünya ve Türkiye içinde konumlandırıyor, bunun dışında yer alan ve çoğunluğu oluşturan grup ise İstanbul haritaları. Haritalarda 2 temel kategorinin varlığını ve bu kategorilerin kimi zaman iç içe geçtiğini görürüz. Bu kategorilerden birinde veri doğrudan doğruya çıplak coğrafya üzerine yansımaktadır. Örneğin ulaşım haritalarının karakteri böyledir. Bir diğer kategori ise bilgiyi ya derecelendirerek ya da çeşitli alt bilgileri de kapsayacak şekilde yansıtmaktadır, bunlara ilişkisel (relational) haritalar diyoruz. Örneğin “Schooling profiles” haritası eğitimi, okuma-yazma bilmeyenlerin yoğunlaştığı kademeden doktora seviyesine kadar 8 kademede yansıtmaktadır. Veya “Economic Activity Profiles” haritasında bilgi 6 türde sınıflandırılmaktadır. Örneğin bu haritada tarım ile uğraşan mavi yakalıların, inşaatlarda çalışan mavi yakalıların, finans sektöründeki beyaz yakalıların ve servis sektörünün kentteki dağılımı izlenebilmektedir. İlişkisel haritaların altlık olarak kullanılarak üzerine başka bir bilgi katmanının daha eklendiği bir diğer türe “Distinctive profiles with respect to physical conditions of buildings” haritası üzerine süperpoze edilen “earthquake zones” örnek verilebilir. Bu haritada binalar, yıkılması gerekenden basit onarıma ihtiyaç duyanlara kadar 3 kademede yer alırken üzerine 4 deprem derecesinin görselleştirildiği bir katman gelmektedir. Bu haritalar ilişkisel zemini daha ileri bir analiz noktasına taşımaya yardımcı olmaktadır.
“Mapping Istanbul”da yer alan haritaların oluşturduğu bütün, İstanbul’un sosyal ve ekonomik yapısını mekansal olarak anlamaya elverişli bir zemin oluşturur.
Pelin Derviş

 

Nüfus Yoğunluğu

“2007 yılı sonu itibariyle 70.586.256 olan Türkiye nüfusunun yüzde 17,8’i İstanbul’da yaşıyor. Resmi rakamlara göre İstanbul’un nüfusu 12,6 milyon. Gündelik iş akışı itibariyle 15 milyonu geçtiği tahminleri de yapılan İstanbul’un nüfusu, resmi rakamlara göre 2010 yılında 14 milyona yaklaşacak. Bununla birlikte İstanbul’un Türkiye’nin toplam işgücünün yaklaşık yüzde 17’sini barındırdığı tahmin ediliyor.”… “Harita üzerinde Avcılar’dan ikinci köprüye ve ikinci köprüden Kartal’a bir üçgen çizilirse, eski şehir merkezi Eminönü’nün coğrafi merkez olacağı bir alan elde edilir. Son on yılda bu üçgenin içerisindeki yerlerde nüfus artışı çok düşük düzeydedir. 1960’lı yıllardan itibaren kentteki nüfus artışının tetiklediği inşai faaliyetlerle bu alan hiçbir boşluk bırakılmayarak dolduruldu. Burası yoğun ve daha fazla yoğunlaşamaz bir halde doygunlaşmıştır. 1990’lı yıllardan beri ve 2000’li yıllardan bu yana da ivmelenerek oluşan nüfus artışının çoğunluğu bu üçgenin dışında gerçekleşiyor. Kent, bu üçgenin dışındaki kesimlere yayılıyor. İstanbul’daki yeni ulaşım ağları, yeni iletişim teknolojileri şehir merkezindeki merkezilik işlevini kentin çeperlerine itiyor ve kentin ana ulaşım aksları boyunca ‘kenar kentler’ gelişiyor. İstanbul’da başlayan endüstrileşme süreci, mekansal olarak yayılarak il sınırlarının dışında kalan alanlara kaydı. Gündelik işyeri-konut ilişkilerine baktığımızda bunu açıkça görüyoruz. Kent nüfusunun yüzde 80’i Avcılar, ikinci köprü, Kartal üçgeninin içinde yaşıyor, ancak kent ekonomisini ilgilendiren iktisadi gelişmenin yüzde 80’i İstanbul ilinin sınırları dışında gerçekleşiyor.”
Kadife Şahin, Murat Güvenç

 

Deprem ve sigorta

Harita 02 ile birlikte
Harita 02 ile birlikte

“Aktif bir deprem kuşağında yer alan Türkiye’nin yüzölçümünün yüzde 96’sı deprem tehlikesi altında. Ülke nüfusunun ve ticari faaliyetlerinin en önemli kısmının gerçekleştiği Marmara Bölgesi ise bölgeyi etkileyecek bir doğal afetin gerçekleşmesi ihtimali ile tetiktedir. Bilinen bu riske karşı binaların deprem yönetmeliklerine uygun standartlarda inşa edilmesi sorunun bir boyutunu teşkil ediliyor.”… Diğer önemli boyut ta, mevcut yapı stoğunun kalitesi ve onun iyileştirilmesiyle ilgilidir. Bu konuda halen ciddi zaaflar olduğu görünmektedir. Örneğin, 1999 Marmara Depremi’nin hemen ardından özellikle mevcut okul ve hastane stoğuna yönelik olarak yenileme projeleri gerçekleştirilmiş olmakla birlikte aradan 10 yıl geçmiş olmasına rağmen hastanelerin sadece yüzde 1’i, okulların ise sadece yüzde 7-8’i güçlendirilmiştir. “Marmara Depremi’nden sonra devlet tarafından pek çok risk azaltıcı önlem yürürlüğe alınmıştır. Bu önlemlerden biri Doğal Afet Sigortaları Kurumu’nun oluşturulmasıdır. Konutların, son derece düşük primler ile deprem riskine karşı teminat altına alınmasını sağlayan Zorunlu Deprem Sigortası 2000’den bu yana yürürlüktedir. Yaklaşık olarak sigortalılık oranı Türkiye’ de yüzde 23 iken, İstanbul’da yüzde 32,5’tir. Türkiye’de 12,9 milyon konuttan yaklaşık olarak 3 milyonu sigortalıdır. Zorunlu Deprem Sigortası poliçesi Kanun Hükmünde Kararname ile yaptırılması zorunlu hale getirilmiş bir poliçedir, ancak yaptırılmaması durumunda herhangi bir cezai yaptırımı bulunmayan bir uygulamadır. Bu nedenle de sigortalılık oranları beklenen büyük İstanbul depremi için oldukça düşüktür.”
Serpil Öztürk

 

İstanbul'un türkiye ekonomisindeki payi

Harita 03 ile birlikte
Harita 03 ile birlikte

 “Türkiye İstatistik Enstitüsü'nün yeni verileriyle gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH), 2005'te yüzde  32.5 oranında arttı. Böylece İstanbul, ekonomide en büyük 100 dünya şehri içinde 26'ıncı sıraya yükseldi. Bugün İstanbul'un Türkiye GSMH'sındeki payı yüzde 23. 1980'li yıllardan itibaren Türkiye sanayiindeki önemi nispeten azalmasına rağmen finans başta olmak üzere inşaat, ticaret, konut ve diğer hizmet sektörlerindeki katkısı büyüyen İstanbul'un, Türkiye milli gelirindeki payı 1960'lardan beri yüzde 20-22 arasında seyrediyor. 1980'li yıllara kadar gelişmelerinin temel enerjisini sanayi yatırımlarından alan büyük girişimcilerin, 1970'lerden itibaren İstanbul dışında mekanlar bulmaları ve yeni yatırımlarını İstanbul dışına yapmaları; İstanbul'da kurulu olanların da, yavaş yavaş sökülerek İstanbul dışına taşınması, imalat sanayiinin İstanbul'daki büyümesini bir ölçüde durdurdu. Sanayideki bu duruma karşılık para piyasalarının kalbi yükselen bir tempoyla İstanbul’da attı. Sigorta şirketlerinin; leasing, factoring, özel finans kurumları gibi finans kuruluşlarının merkezleri ile özel bankaların genel müdürlükleri İstanbul’da bulunuyor. İstanbul, bir uluslararası finans merkezi olma yolunda hızla ilerliyor. İstanbul’un devlet bütçesine yıllık katkısı yüzde 40, buna karşılık devlet harcamalarından aldığı pay ise yüzde 8 civarında. İstanbul’da ticaret sektöründe yaratılan katma değer, il toplam katma değerinin yüzde 26,5’ine ulaşıyor ve ticaret, sanayiden sonra İstanbul’un en önemli sektörü durumunda. İstanbul, turizmin merkezi olması açısından ve özellikle de kongre turizmi açısından büyük bir şansa sahip. Otel kapasitesinin dörtte biri beş yıldızlı, beşte birine yakını da dört yıldızlı otellere ait.”
Kadife Şahin

 

Ekonomi, sosyal yapi ve cinsiyet

Harita 04 ile birlikte
Harita 04 ile birlikte

“Zeytinburnu’ndaki yapılaşma göz ardı edilirse, Boğaz’ın iki yakası sosyal katmanlaşma açısından neredeyse bir bütün gibi algılanabilir. Cinsiyetlere göre istihdam profillerine baktığımızda İstanbul’da kadınların toplumsal hayata katılma biçimlerinin temelde iki türlü mekansal karşılığı olduğunu görüyoruz. Mavi yakalıların yoğun olduğu bölgelerde kadınlar, üretime erkeklerle birlikte imalat üzerinden katılmaktadırlar. Bu bölgelerde imalat dışında kalan işkollarında erkeklerin istihdamı yaygınlaşmıştır. Toplumsal hizmetler, yerel hizmetler, inşaat, ulaştırma ve haberleşme sahalarında çalışanlar yalnızca erkeklerdir. Okullarda, hastanelerde, belediye yerel hizmet kuruluşlarında, taşımacılık şirketlerinde, inşaat şirketlerinde yaygın olarak erkeklerin görev aldığını görürüz. Mavi yakalıların yaşadığı bölgelerde kadın fabrikalarda çalışarak işgücüne katılır. Kadınların imalat dışındaki iş sahalarında hizmet vererek toplumsal hayata doğrudan katılabildiği bölgeler ise yoğun olarak beyaz yakalıların yaşadığı mahallelerdir. Bu mahallerde, İstanbul’un küresel statüsünü belirleyen mali kurum ve üretici hizmet alanlarındaki uzmanlaşmış mesleklerde ve tüm diğer iş kollarında kadınlar erkeklerle birlikte aktif rol alırlar.”
Murat Güvenç

 

Arazi kullanimi ve yeşil alan

Harita 06 ile birlikte
Harita 06 ile birlikte
“İstanbul’da ulusal ve uluslararası pazarlara arz edilecek otomobil, beyaz eyşa, temizlik malzemesi, boya vb. mallar Anadolu yakasında üretilmektedir. Fabrikalar Anadolu yakasının sağladığı erişim kolaylığı dikkate alınarak konumlanmıştır. Buna karşılık konfeksiyon, dokuma, deriden mamul eşya, vb. üreten atölyeler Avrupa yakasındadır. 1970’li yılların ortasına kadar kentteki nüfusun yüzde 75’inin Avrupa Yakası’nda yaşadığı düşünüldüğünde bu tip üretim komplekslerinin bu yakada yoğunlaşmasının bir tesadüf olmadığı anlaşılır. Anadolu yakasındaki fabrikalarda üretilen mallara yönelik yıllık talebi tahmin etmek, taleplerde düşüş olduğunda üretimi buna göre düzenlemek mümkündür. Bu nedenle fabrikalarda çalışan işçi sayısı sabit, iş güvencesi görece daha yüksektir. Avrupa yakasındaki sanayi sektöründe ise üretim mevsimseldir ve atölyeler talebe göre kısa süreli işçi çalıştırırlar. İşçinin makineleri denetlemekle yetindiği fabrikalardan farklı olarak bu tip üretimde el emeği ve beceri ürünün kalitesini belirler. Üretim biçimlerindeki bu farklılaşmanın sanayi ile konut ilişkisindeki yansıması kentin bugünkü formunda okunabilen bir etmendir. Avrupa yakasındaki üretim süreci, atölyelerin birbiri arasında ve işçilerle atölyeler arasında olan ilişkilere dayanır. Mevsimsel taleplerin belirleyici olduğu esnek üretim yapısında, işçinin konutu işverenin atölyesine yakın olmak zorundadır. Bu sebeplerle Avrupa yakasındaki sanayi dairesel bir biçimde, konut ve ticari kullanımları bir arada barındıran bir yapıda teşekkül etmiştir. Oysa Fordist üretim biçimi işçilerin konutları ve diğer üretim tesisleriyle doğrudan ilişki gerektirmez. Bu da Anadolu yakasındaki sanayinin, nihai varış noktalarına yakınlığı hesap edilerek E-5 otoyolu boyunca lineer biçimde gelişmesine neden olmuştur. İstanbul’daki arazi kullanımına genel olarak baktığımızda belirgin bir ‘zoning’den söz etmek mümkün değildir. Burada altı çizilebilecek önemli bir nokta kamusal otoritenin kentin biçimlenmesinde ancak kısmen etkili olabilmesidir. Özel mülkiyetin kamu mülkiyetinin üstünde olduğu toplumlarda bu üstünlük kentsel mekana yansır. İstanbul’daki yeşil alan stoğunu işaretleyen harita aynı zamanda çok iyi bir sosyal coğrafya haritasıdır. Haritadan kentsel dokuda yeşilin toplum tarafından ancak kentin dışında, otoyolların kenarında, parsellenen adaların cetvel artığı köşelerinde kabul gördüğü okunabilir. Kent toprağından para kazanmanın mümkün olduğu toplumlarda benzer kent biçimlerini görmek mümkündür. Oysa kamusal hakların gözetildiği sistemlerde, bir bireyin sahip olduğu tek katlı bir konutu çok katlı bir apartmana dönüştürerek elde ettiği geliri kişisel bir hak olarak görmesi mümkün değildir. İstanbul’da ise bu spekülasyon süreci çok uzun zamandır yaşanıyor. Bunun getirdiği kentsel dokunun eksiği yalnızca yeşil değil, aynı zamanda boşluktur. Kentsel ölçekte birbirinden farklı yerleşimleri tanımlayan boşluklar bir uygarlık, sivil disiplin göstergesidir. 1950’lerde İstanbul semtlerini birbirinden ayırt etmek mümkündü. Ardından gelen yılların koşullarına bağlı olarak, konut üretimi bitişik bir kent dokusuna yol açtı. Önce kentte arazi fiyatlarının düşük olduğu çeperlere sıçrayan gelişme, ardından da rantın yükseldiği merkezle çeper arasındaki boşlukları doldurdu. İstanbul’da bu gelişme biçimi için gerekli kamusal alan denizin doldurulmasıyla karşılandı. Dolgunun izleri toplumun kamusallığa yönelik tutumunun yanı sıra, doğaya olan saygısına da işaret ediyor. İstanbul’da deniz dolgularıyla kazanılan, kilometreler boyu uzanan kamusal alanlar, gayrımenkul sermaye gelirlerinin ve yatırımlarının çok sınırlı bir biçimde vergilendirildiği bir kente işaret eder.”
Murat Güvenç