Bu yüzden melezdir, nerede betimleme, nerede tasarım olduğu belirsizdir. Oysa bugün söylemleştirilen alan genişledikçe, melezliğin yerini fragmantasyon almakta ve kent temsilini oluşturan parçaların anlamsız yığınına dönüşür. Bölümlere ayrılmış kamu zekası, yaratıcı düşünceyi dışlayan, kendi üzerine kapanan ve daralan müzakere pratiklerini yeniden üretmektedir. Teknokratik kamu bu nedenle anonim bir görünüm altında iktidar gücü arkasına gizlenmiş öznellikleri kentlilere dayatır. Kamu alanı öznelliklere kapalı olduğu için haksızlıkları simgesel bir şiddet yoluyla gizlemekte ve yaşam enerjilerini tüketir. Kenti inşa etmesi beklenen disiplinlere uygulama odaklı yaklaşıldığı takdirde, mimarlık inşa faaliyeti, planlama kentlerin fiziksel mekanını düzenleme işiyle özdeşleşir. Böylece entellektüel uğraş teknokratik bir araca indirger. Disiplinlerin araçsallaştırılması, mimarlık, planlama gibi entellektüel uğraşların gerek piyasa mekanizmalarına bağımlı hale gelmesinin, gerek merkezileşmiş politikanın kenti ikinci sınıf bir nesne olarak yeniden üretmesinin bir tezahürüdür. Böylece kamusal alanı anlamlandıran politik pratikler arka plana çekilir ve kent karşı-entelektüel süreçler tarafından biçimlendirilmeye çalışılır. Belediyelerin yalnızca imar hareketlerinin kontrolünden sorumlu ihtisaslaşmış kuruluşlar olarak görülmesi, planlamadan fiziksel mekanın düzenlenmesinin söz konusu olmasının nedenleri de burada aranabilir. 19. yy ortalarından itibaren kentlerin kamusal hayatında belirgin değişiklikler olduğunu hepimiz biliyoruz. Ulus devletlerin kuruluşundan önce, deniz kentlerinden başlayarak topluluklar endüstriyel hizmetler ağı içine girdiler. Bu süreçte kamu hizmetlerinin modernleşmesi çok hızlı ve adeta gündelik hayatta bir devrim yaratacak yeni nitelikler ile kamusal hizmetleri üreten modern yerel kurumları yapılandırdı. Bu hizmetler kentlilerin gündelik yaşantısını köklü bir şekilde değiştirdi. Bunların başında, ulaşım, enerji, temizlik, sağlık, eğitim gibi artık ihtisaslaşarak teknik bir görünüm kazanan konular geliyordu elbette. Örneğin kentlerin bir metropoliten ulaşım sistemine kavuşması, endüstriyel imkanlara bağlı yeni bir düzenleme ile kendi içinde düzenli, tarifeli seferlere kavuşmuş bir ulaşım şebekesinin oluşturulması yerleşim düzenlerini köklü bir biçimde değiştirdi. Böylece kent merkezleri ile köyler arasında bağlantılar kuruldu ve kent merkezi çalışmaya gidilen gelinen bir yer oldu. Bu işin planlanması, yönetilmesi, araçların üretimi ve bakımının sağlanması, enerji kaynaklarının temini, çok ciddi bir kurumsal deneyim ortaya çıkardı. Bir taraftan kendi içine kapalı odaklardan oluşan kent ve çevresindeki bölgeler, metropoliten bir mekan kimliği kazanırken kentin sorunlarının ve ihtiyaçlarının algılanışı, dile gelişi de benzer bir değişim geçirir. Bu aynı zamanda kentin bir endüstriyel işletme mantığı ile algılanmasıdır ve kurumlaşma pratikleri kentin havagazı, su dağıtımı yapılan borularının çapından, hammadde teminine, işlenmesine kadar teknik bir işleve, uzmanlaşmaya dayanır. Bu işletmeler yeni bir algılama, tanıma, üretme biçimleri ile aynı zamanda kentte uzmanlaşmış mekanlar yaratır. Yerel kurumların siyasal işlevinin olmadığı bu modernleşme biçimi siyaset pratiklerinin içine sivil toplumu almaz. Bunun en önemli nedeni sivil toplumun temsilinde işlevleri ile modern, yani temsil dışı bir rol oynaması gereken kültür elitinin ve kültür kurumlarının teknokratik bir kamu yararı kavramını temsil etmesidir. Uzmanlıklar çok boyutlu bir kamu fikrinin değil, kendi konumlarını doğallaştıran, tarihsiz bir kamu fikrinin temsilcileri olarak algılanır.
Oysa bugünün küresel kentleşme dinamiklerini alışageldiğimiz disipliner işbölümleri içinden kavramak ve yönlendirmek giderek imkansızlaşıyor. Çünkü 20. yüzyılda olduğu gibi, kamunun kente müdahalesinin teknokratik bir biçimde gerçekleşmesi sorunlar yaratıyor. Disipliner ayrımların ürettiği bilginin öznelliklere kapalı olması, uygulama aracı olarak işlev görmesi politik müdahaleleri de en başından krizlere ve iktidarsızlığa mahkûm ediyor. Bu nedenle bugün yeni kentsel deneyimlerde kamu alanındaki işbölümünün yerini, farklı ölçekleri/hassasiyetleri/bakışları aynı anda devreye sokan çok-katmanlı, çok boyutlu olarak geliştirmeyi hedefleyen çok-displinli takım çalışması alıyor. Bu yazıda İstanbul´da kentsel siyasal pratiklerin yeniden anlamlandırılmasına yol açabilecek potansiyeller taşıyan bir projeden, Theodosius Limanı´na inşa edilmesi planlanan Avrupa´nın en büyük transfer merkezinin yarattığı krizlerden ve fırsatlardan söz edeceğim.